Türk Marka Hukukunda Tecavüzün Bilinmediği Savunması

Ağustos 31, 2017

Türk Marka Hukukunda tecavüz davalarında en çok karşılaşılan olaylardan birisi de, marka sahibinin hakkına tecavüz eden ürünü satan kişilerin, yapılan tespitin ardından satılan ürünün taklit markalı olduğunu bilmediklerini savunmalarıdır.

Genel olarak tecavüz konusu taklit markalı ürünü satan firmalar suçlu olup, bu ürünlerin satıcısı konumunda olan firmalar da taklitten haberleri olmadıklarını iddia ederler.

Karşılaşılan vakıların büyük bir kısmında bu savunmaların gerçek olmadığını, taklit markalı ürünlerin satıcısı ya da dağıtıcısı konumunda olan kişilerin de bu iş içinde oldukları veya en azından konunun farkında olup bilinçli bir şekilde susmayı tercih ettikleri görülmektedir.

Bir kısım vakıada ise gerçekten de satıcıların konudan habersiz oldukları, önüne gelen malın markasından çok cinsine ve parasına önem verdikleri ve markasının taklit olup olmadığı ile ilgilenmedikleri görülmüştür.

Peki ticaret alanında iş yapan bir ürünün satıcısı; satışa arz etttiği veya dağıtımını yaptığı ürünlerin taklit markalı olup olmadığını kontrol etmek zorunda mıdır ?

Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 29/c maddesine göre;

“Markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak.”

Markaya tecavüz eylemleri arasında sayılmıştır. (Aynı yönde yürürlükten kalkan 556 sy KHK’nın 61/c)

Peki madde metninde yazılı “Bilmesi gerektiği Halde” ifadesinden ne anlaşılması gerekir ?

Bu sorunun cevabı için bir de ticaretin temeli olan Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göz atalım.

Ticaret Kanunu’nun 18/2.maddesine göre;

“Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir.”

Her iki düzenleme birlikte değerlendirildiğinde Ticaretle uğraşan bir kişi Basiretli Tacir gibi davranmalı ve sattıkları ürünlerin taklit olup olmadığını araştırmalıdır sonucu çıkar. 

Nitekim konu ile ilgili olarak Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin  08.05.2017 tarih ve 2015/14052 E ve 2017/2707 K sy kararında da Yargıtay benzer bir hükme varmıştır.

Karara konu olan olaylarda;

Davacı TSE vekili;

“davalıların işletmelerinde üzerinde TSE markası bulunan “…” markalı kablo ürünlerinin satıldığının tespit edildiğini, 10 metre kadar kablonun 28.01.2011 tarihinde fatura karşılığında asıl dosya davalısı K. T. ‘dan satın alındığını, yine, müvekkili tarafından görevlendirilen ve birleşen dosya davalısına ait işletmeye gönderilen personelin … markalı üzerinde TSE ibaresi bulunan kablo ürünlerini satın almak istemesine rağmen personelin kimliğinden şüphelenilerek ürün satışı yapılmadığını, bunun üzerine personelin tutanak tutarak durumu tevsik ettiğini, müvekkili kurum ile davalılar arasında TSE markasının kullanımı ile ilgili herhangi bir sözleşme yapılmadığını, buna rağmen davalıların müvekkili markasını taşıyan ürünün satışını yaptıklarını belirterek  tazminat talebinde bulunmuştur. “

Davalılardan K.T’nin vekili;

“müvekkilinin kablo üreticisi olmadığını, müvekkili ile … Enerji Ltd. Şti. arasında uzun süreli ticari ilişki bulunmakta olup, ürünün … Enerji Ltd. Şti’den satın alındığını, ürün üzerinde yer alan TSE İbaresinin davacının markalarının ayırt edilemeyecek derecede benzeri olduğunu, müvekkilinin ürünleri satın aldığı firmanın TSE markasını kullanma yetkisi olmadığını bilmediğini belirterek davanın reddini istemiştir.”

Yerel Mahkemece;

“Davalı K. T. ‘nın elektrik malzemesi alım-satımı ile iştigal etmesi sebebiyle satışa sunduğu emtianın taklit marka ile üretilmiş ürün olduğunu bilmesi gerektiği, bu hususun 6102 Sayılı TTK’nın 18/2. maddesinin bir gereği olduğu ve eylemin 556 Sayılı KHK’nın 61/c maddesi kapsamında marka hakkına tecavüzoluşturduğu, kusurlu davranışı sebebiyle tazminat sorumluluğunun gerçekleştiği”

gerekçesi ile ürünlerin satıcısı konumundaki K.T’nin de ürünlerin üreticisi şirket ile birlikte tazminattan sorumlu olduğuna hükmetmiş ve bu karar Yargıtay 11.Hukuk Dairesi tarafından onanmıştır.

Sonuç olarak;

Türk Marka Hukukunda görülen marka hakkına tecavüz davalarında, satıcı veya dağıtıcı konumunda bulunan firma veya kişilerin, taklit markanın ticaretinin yapıldığı sektörde faaliyet göstermeleri halinde, Basiretli bir tacir davranma yükümlülüğü altında oldukları için, ürünün taklit markalı olduğunu ya da bir başkasının marka hakkına tecavüz ettiğini bilmedikleri yönünde bir savunma yapabilmeleri mümkün değildir.

İnceleme konumuz Yargıtay kararı ise bizce; TSE markası yaygın bir marka ve TSE markasının kullanımının bir başka markaya tecavüzü söz konusu olmadığı için satıcının sattığı ürün üzerindeki TSE markasının gerçek bir hakka dayalı olup olmadığını araştırılma zorunluluğu satıcılara gereğinden ağır bir yük getireceğinden, doğru bulunmamıştır.

Av. Eren Evren

Patent & Marka Vekili