Basın Özgürlüğü Karşısında Basın Yoluyla Kişilik Hakkı İhlali

Haziran 22, 2020

Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. Maddesinde ve 5187 Sayılı Basın Kanunu’nun 1. Ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Söz konusu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapması güvence altına alınmış fakat basın özgürlüğü açıkça tanımlanmamıştır.

Basın özgürlüğü esasen düşünce ve kanaat özgürlüğünü tamamlayan, kullanılmasını sağlayan, haber alma ve verme hakkını barındırdığından toplumsal nitelik taşıyan bir özgürlüktür. Basının bu yetki ve sorumluluğunun karşısında denilebilir ki; herhangi bir olaydaki davranış hukuka aykırı olabilecekken bu davranışın basın yoluyla gerçekleştirilmesi hukuka aykırılık oluşturmayabilir.

Basın Özgürlüğü Sınırsız Değildir

Ancak basın özgürlüğü sınırsız değildir. Bu özgürlük ile kişilik hakkı çatıştığında daha üstün yarar korunmasında da asıl kriter kamu yararıdır.  Ancak basın, kamu yararı işlevini yerine getirirken yayının gerçek, güncel olması, toplumu ilgilendirmesi, özle biçim arasındaki dengenin gözetilmesi, objektif olması gibi kriterlere de uygun davranmalıdır. (YHGK E.2017/4-1361, K.2017/1447, T.29.11.2017)

Toplumsal yarar olmayan, haber alma hakkı kapsamına girmeyen, kişinin mahremiyet alanını ilgilendiren, mesleki itibarına saldırı niteliği taşıyan durumlarda basın özgürlüğü daha dar yorumlanacak ve kişilik hakkı üstün tutulacaktır. Zira herkes özel hayatının korunması ve özel hayatına saygı duyulması noktasında meşru beklentiye sahiptir ve haklarından faydalanmalıdır.

Yukarıda da değinildiği üzere, önem arz eden bir husus kişinin basın yoluyla masumiyet karinesinin ihlalidir. Örneğin, basın yoluyla yürütülmekte olan cezai bir soruşturma hakkında haber yapıldığında, kişi toplum nezdinde kısa sürede “suçlu” ilan edilebilmektedir. Kişi daha sonra beraat etse de kimi zaman basında yer almamakta kimi zamansa toplum tarafından aynı ilgiyi görmemektedir.

Basın Özgürlüğü ve Sınırlarına Dair Yargıtay Kararı

Bu açıklamalara paralel yeni tarihli Yargıtay Kararını ele alacak olursak; Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2017/2479 E., 2020/30 K., 14.1.2020 tarihli kararına konu olayda, davacı, 1990’lı yıllarda öğrenciyken siyasi faaliyetleri sırasında Hukuk Fakültesi Dekanını tehdit ettiği iddiası ile hakkında kamu davası açıldığını, beraatla sonuçlandığını fakat yaşanan bu olaydan 20 yıl sonra davalı şirkete ait internet sitesindeki 26/08/2015 tarihli yayın ile, yine aynı şirkete ait 27/08/2015 tarihli gazete nüshasındaki yayında hakimlik mesleğine alma kriterleri eleştirildiğini kendisinin de isim ve soyisim vererek eleştirildiğini, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu belirtilerek manevi tazminat talep etmiştir.

Yerel Mahkemece, davacının olaydan 20 yıl sonra Danıştay’a tetkik hakimi olarak atanması nedeniyle haberin güncel ve kamuoyunu ilgilendiren bir konu olduğu, bundan dolayı haberin basın özgürlüğü sınırları içerisinde kaldığı ve davacının kişilik haklarına saldırıda bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.

Dosya Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından incelenmiş, oyçokluğu ile hükmün onanmasına karar vermiştir.

Çoğunluğun mahkeme kararının onanmasına dair görüşüne katılmayan hakim aşağıdaki gerekçelerle karşı oy kullanmıştır;

İsim ve soyisim rumuzlanmamıştır.

Mahkeme kararında, dava konusu yayınla hakimlik mesleğine alınma kriterlerinin eleştirildiği belirtilmiş ise de davacının ismi rumuzlanmaksızın açık bir şekilde yer alması amacın eleştiriden çok davacıyı hedef aldığını göstermektedir. Aynı haberi davacının ismini rumuzlayarak vermek mümkün olduğu halde ismi ve soyismi, çalıştığı kurumda belirtilerek açıkça yazılmıştır.

Masumiyet karinesi ihlal edilmiştir.

Habere konu yapılan tehdit olayının sübuta ermediği anlaşılmasına rağmen “masumiyet karinesi” hiçe sayılarak davacının geçmişte suç işlediği izlemi verilmiştir.

Üstün bir kamu yararı yoktur.

Haber 20 yıl önceki eski tarihli bir olaya dayanmakta olup güncel değildir. Olayın tekrar gündeme getirilmesini gerektirecek üstün nitelikli bir kamu yararı yoktur.

Özle biçim arasındaki denge bozulmuştur.

Haberde hakimlik mesleğine atanma kriterlerinden çok davacının siyasi eğilimleri, fikir yapısı ve beraatla sonuçlanan tehdit olayı anlatılarak özle biçim arasındaki denge bozulmuştur. Yayında esasen HSK’ya yönelik bir eleştiri de yoktur. Dönemin Hukuk Fakültesi Dekanının davacının hakimlik mesleğini hak etmediği şeklinde sübjektif kanaati vardır. Amaçlanan konudan farklı bir konu anlatılarak eleştiri sınırları aşılmıştır.

Unutulma hakkı ve kişisel verilerin korunması hakkı ihlal edilmiştir.

Unutulma hakkı, bireyin çerçevesi ulusal ve uluslararası metinlerle çizilen her türlü kişisel verinin korunmasını sağlayan bir haktır. Kişisel verilerin kişinin rızası dışında yayılması sonucunda kişinin temel hak ve özgürlüklerinin tamamı doğrudan etkilenmektedir.

Davacının geçmişteki düşüncesi, görüşü ve kanaatleri, siyasi eğilimi, yargılanıp beraat ettiği olaya ilişkin bilgi ve belgeler korunması gereken kişisel verilerden olup, unutulma hakkı kapsamındadır. Davacının geçmişteki siyasi eğilimlerinin ve dünya görüşlerinin gündeme getirilmesi bir hakim olarak bağımsız ve tarafsız olması gereken davacıyı hedef olarak göstermiş ve bundan sonrası için de görevini yapmasını zorlaştırmıştır.

Belirtmek gerekir ki, unutulma hakkının internet gazete arşivlerindeki her türlü haber yönünden uygulanmasını beklemek mümkün değildir. Fakat internet haberinin unutulma hakkı kapsamında kaldırılması için haberin içeriği, süresi, güncelliği, kamu yararına katkısı, kamunun ilgisi, özle biçim arasındaki denge gibi hususların her somut olay açısından ayrıca incelenmesi gerekmektedir.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin özetlenen kararı bakımından ise karşı oy yazısında da açıkça belirtildiği üzere; 20 yıl öncesinde yaşanan olay güncelliğini yitirmiş, kamu yararı bulunmayan kaldı ki isim ve soyisim açıkça belirtilerek kişiyi belirlenebilir kılan, kişinin beraat etmesine rağmen suçlu izlenimi yaratan nitelikte olup kişinin mesleki itibarını zedelemektedir. Kanaatimce, somut olay bakımından kişilik hakkının üstün tutulması gerektiğinden davacının talebinin reddine karar verilmesi açıklanan tüm bu nedenlerle isabetli olmamıştır.

SONUÇ

İçinde bulunduğumuz dijital çağı göz önüne alırsak, basın yoluyla yapılan haberler internet aracılığıyla da paylaşıldığında ne denli yayılabileceği aşikardır. Söz konusu haberler dijital ortamda çok daha kalıcı ve kolay ulaşılabilir olduğundan özellikle kişilik hakkını zedeleyen nitelikteki haberlerin gerek toplum gerekse kişilik hakkı ihlal edilen kişi bakımından etkisi çok daha büyük olmaktadır. Basın özgürlüğü ile kişilik hakkının çatıştığı durumda; daha üstün yarar korunacaktır.

Asıl kriter kamu yararı olmakla, yayının gerçek, güncel olması, toplumu ilgilendirmesi, özle biçim arasındaki dengenin gözetilmesi, objektif olması gibi kriterler de dikkate alınacaktır. Haber alma hakkı noktasında toplumun yararı bulunmayan kişinin mahrem alanını ilgilendiren veya mesleki itibarına saldırı niteliği taşıyan durumlarda basın özgürlüğü daha dar yorumlanır ve kişilik hakkı üstün tutulur.

Basın yoluyla masumiyet karinesinin ihlaline günlük hayatta çok sık rastlanmaktadır. Yapılan haber sonucunda kişi toplum nezdinde “suçlu” ilan edilmekte ve hafızalara öyle kazınmaktadır. Bu durum kişinin günlük hayatında birçok sorun yaşamasına sebebiyet vermektedir. Basın yoluyla dijital ortamda geniş kitlelere yayılabilen haber kişinin, kişilik hakkının ihlaline sebep oluyorsa, Türk Medeni Kanunu’nun 25. Maddesinde belirtilen istemler dışında unutulma hakkı da hukuki çözüm sağlayabilecektir.

Kişi ihlale sebebiyet veren verilerin dijital ortamdan silinmesini, erişimin kısıtlanmasını talep edebilecektir. Haberin unutulma hakkı kapsamında kaldırılması için haberin içeriği, süresi, güncelliği, kamu yararına katkısı, kamunun ilgisi, özle biçim arasındaki denge gibi hususlar her somut olay açısından ayrıca değerlendirilecektir.

Av. Eren Evren                                                                                     Stj. Av. Su Evrim Şanal