Covid Salgını Sebebi ile İcra İşlemlerinin Durmasına Dayalı Mal Kaçırmalar ve Tasarrufun İptali Davaları

Nisan 29, 2020

GİRİŞ

Türk hukukunda var olan ilkeler gereğince çeşitli istisnalar dışında borçlular borçlarından ancak malvarlıkları kadarı ile sorumludurlar. Hatta uygulamada “Alacaklının alacağı borçlunun malvarlığı kadardır” şeklinde ifade edilebilen bu durum birçok zamanda alacaklıların alacaklarına kavuşamamasına ve mağdur edilmelerine kadar yol açmakta bu sebeple de alacaklılar açısından borçlunun malvarlığı korunması gereken önemli bir değer olarak ortaya çıkmaktadır.

Ülkemizin içinde bulunduğu Covid 19 salgını sebebi ile birçok kişi ve işletme ekonomik olarak zor duruma düşmüş veya düşme riski altında bulunmaktadır. Bu sebeple borçluların bu dönemde alacaklılardan mal kaçırmaları ile daha sık karşılaşma ihtimalimiz her zamankinden daha fazla.

Hukukumuzda mal kaçıran borçlulara karşı alacaklıları koruyan iki temel hukuki düzenleme vardır. Bunlardan birisi de icra ve iflas hukukundan kaynaklı “tasarrufun iptali” davalarıdır. Bu yazımızda tasarrufun iptali davaları ile üçüncü kişilerin bu davalardan nasıl etkilenebileceklerinden bahsedeceğiz.

Tasarrufun İptali Davası Nedir?

İcra ve İflas Kanunu’nun İİK m.277-284 maddeleri arasında düzenlenen tasarrufun iptali davaları sayesinde Borçlunun üçüncü kişiyle yapmış olduğu ve alacaklıların alacağını almasını tehlikeye düşüren, kanunen de uygun olmayan birtakım tasarruflar açılan tasarrufun iptali davası ile iptal edilir.,

Kimler Tasarrufun İptali Davasını Açabilir?

Tasarrufun iptali davasın kimlerin açabileceği İİK m.277’de düzenlenmiştir. Haciz yolu ile açılmış takiplerde davayı “Kesin Aciz Belgesi (İİK m.143, 105/1)” veya “Geçici Aciz Belgesi” (İİK m.105/1) sahibi alacaklılar bu davayı açabilir. Yani, davanın açılabilmesi için borçlunun mallarının ödemeye yetmiyor olması gerekmektedir. Yargıtay, söz konusu bu aciz belgelerini davanın “ön şartı” olarak kabul etmektedir. Dava açıldığı sırada aciz belgesi alamayan alacaklılara dava açıldıktan sonra aciz belgesini ibraz etmesi için kesin süre verilmektedir.

Tasarrufun İptali Davaları Kime Karşı Açılır?

Davanın kimlere karşı açılabileceği ise İİK m. 282’de düzenlenmiştir. Bu maddeye göre; Haciz yolu ile takipte asıl borçlu ve iptal konusu tasarruftan yararlanan Üçüncü Kişiye karşı dava açılabilecektir. Borçlu ve üçüncü Kişi arasında “zorunlu dava arkadaşlığı” vardır yani beraber taraf olarak gösterilmemeleri halinde dava “taraf sıfatı yokluğu” ile usulden reddedilecektir.

Bu sebeple fiyatı ucuz diye alınan bir malvarlığı sebebi ile borçlu ile konu ile ilgisi olmayan üçüncü kişiler de bir anda bu dava ile muhatap olabileceklerdir.

Ancak İptal konusu tasarruftan yararlanan Üçüncü Kişiye dava açılabilmesi;  İİK m.278’e göre yapılan karşılıksız kazandırmalar mutlak olarak iptale tabi olduğundan tasarruftan yararlanın kişinin iyiniyetli veya kötüniyetli olması ve alacaklıya zarar verme kastı aranmaz. İİK m.279’a dayalı açılan tasarrufun iptali davalarında ise “borçlunun durumunu bilmesine” ve İİK m.280’e dayalı açılan davalarda ise borçlunun mali durumunu ve alacaklılara zarar verme niyetini bilmesi veya bilebilecek durumda olmasına bağlıdır.

Hangi İşlemler Dava Konusu Olabilir ?

Hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması sebebi ile acizden veya iflasın açılmasından önceki 2 yıl içinde yapılan karşılıksız kazandırmalar ve bağışlamalar davaya konu olabilecektir. Yine borçlunun bu süre içerisinde bir malı değerinin çok aşağısında üçüncü kişi lehine kazandırdığı işlemler (Örneğin; tapuda değerinin çok aşağısında satıldığı gösterilen bir taşınmaz) ve ayrıca, kanunda yine 2 yıl içerisinde bazı kişiler arasında (Örneğin ; karı-koca) arasında yapılan karşılıklı kazandırmaların da sanki bir karşılıksız  bir işlem gibi davaya konu olacağı belirtilmiştir. (İİK m.278)

Davaya, maddi hukuk bakımından geçerli olan “tasarruf işlemleri” konu edilir.

Dava açılmadan önce veya en geç karar aşamasından önce açılmış bir icra takibi bulunmalıdır. Çünkü, yargılama sonunda mahkemenin davanın kabulüne yönelik hüküm kurması halinde; alacaklıya dava konusu taşınır/taşınmaz mallar üzerinde cebri icra yetkisi (haciz ve satış isteyebilme) tanınacaktır. s

Ayrıca, alacaklının dava açabilmesi için alacağının kesinleşmiş olması gerekmektedir. Örneğin; alacaklı genel haciz yolu ile takip başlatmış ve borçlu ödeme emrine 7 günlük itiraz süresi içinde itiraz etmişse, davanın açılabilmesi için itirazın hükümsüz kılınması gerekmektedir. İtiraz hükümsüz kılınana kadar ise (itirazın iptali veya itirazın kaldırılması) mahkeme bekletici mesele yaparak, kararın kesinleşmesi ile davayı sonuçlandıracaktır.

Yetkili ve Görevli Mahkeme Neresidir? 

Davada görevli mahkeme; “Asliye Hukuk Mahkemesi”, yetkili mahkeme ise; özel bir yetki kuralı bulunmadığından HMK m.7 gereği “davalıların yerleşim yeri mahkemesidir”. Dava açma hakkı, iptali istenen tasarruf işleminin yapıldığı tarihten itibaren 5 sene geçmekle beraber hak düşürücü süreye uğrayacaktır. (İİK m.284)

Muvazaalı İşlemler ve İptal Davası Arasındaki İlişki

Borçlular genelde malvarlıklarını kaçırabilmek için gerçek bir satış olmamasına rağmen satış varmış gibi gösterirler ve bu sayede haciz işlemlerinden kaçabilmeye çalışmaktadırlar. Bu durumda alacaklılar tasarrufun iptali davası açabilecekleri gibi doğrudan muvazaa sebebi ile iptal davası da açabilir.

Her iki dava amaç bakımından benzer olsa da aslında nitelik ve sonuç bakımından birbirinden farklıdır.

  • İptal davası şahsi bir davadır ve borçlu tarafından geçerli olarak yapılan işlemin, “davacı-alacaklı” bakımından hükümsüzlüğünü tespit etmektedir. Muvazaa davası ise, ayni bir davadır ve dava sonucu mal, borçlunun malvarlığından hiç çıkmamış gibi kabul edilir. Örneğin; muvazaa davasında, dava konusu mal taşınmaz ise tapu kaydının borçlu adına düzeltilmesine karar verilir.
  • Muvazaa iddiasının ileri sürülmesi zamanaşımına bağlı değildir. Ancak, iptal davası beş senelik bir hak düşürücü süreye bağlanmıştır.
  • Muvazaalı işlemin hangi tarihte yapıldığı önemli değildir. İptal davası ise davacının alacağının doğumundan sonra yapılması gerekmektedir.

İspat açısından farkları var ve neden muvazaa sebebi ile iptal neden tasarrufun iptali davasını seçmeliyiz?

Aciz vesikası almayan alacaklı, açacağı muvazaa davasında muvazaa iddiasını ispatlaması halinde; söz konusu işlem hükümsüz hale geleceğinden dava konusu sicile kayıtlı taşınır veya taşınmaz tekrar borçlu adına tescil edilmelidir. Ancak iptal davasına göre genel hüküm niteliğinde olan muvazaa davasında verilen hüküm, İİK m.283’e göre dava konusu mal üzerinde haciz veya satışı isteme yetkisini içermeyecektir.

Davacı alacaklı bakımından muvazaa iddiasının ispatı güç olabilir. Örneğin; taşınmazı üzerine gerçeğe aykırı borç ikrarında bulunarak ipotek koydurulduğunda, alacaklının muvazaayı ispatlaması hiç kolay olmayacaktır. Ancak iptal davasını açan alacaklı, tasarrufun kanunda öngörülen kişiler arasında ve belirlenen süreler içinde olduğunu ispatlaması halinde lehine karar alabilecektir.

Alacaklı muvazaa ve iptal davasını terditli olarak da açabilecektir. Örneğin; borçlunun yaptığı işlemin muvazaalı olması nedeniyle hükümsüzlüğünün tespitini, muvazaa iddiasının kabul edilmemesi halinde ise İİK m.277 vd. göre tasarrufun iptalini isteyebilecektir.

Salgın Günlerinde İptal Davası ve Muvazaa Davası Bakımından Alacaklıların Durumu

Covid 19 salgınının dünyanın birçok yerini etkilemesi ve ülkemizde de etkisinin artması üzerine 26.03.2020 tarih ve 7226 sy Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un Geçici 1. Maddesi ile İcra ve İflas Hukukuna ilişkin iş ve talepler şimdilik 22 Mart 2020 tarihinden 30 Nisan 2020 tarihine kadar durmuştur. İş ve taleplerin durdurulması ile birlikte borçluların mal kaçırabilmesi bu dönemde kolaylaşacak ve alacaklıların alacaklarını almaları tehlikeye düşebilecektir.

Kanaatimizce davacı alacaklının, borçlunun salgın döneminde yaptığı muvazaalı tasarruflara karşı ispat yükü incelendiğinde “tasarrufun iptali davası” açması daha yerinde olacaktır.

Borçlu ile tasarrufta bulunan üçüncü kişi bakımında incelediğimizde ise; takiplerin durduğu bu dönemde yaptığı borçlunun yapacağı satışlar “mal kaçırma kastının olduğunu” gösterebilir. İşlemin karşı tarafında olan üçüncü kişinin tasarrufunun korunması tapudaki satış bedelinin gerçek bedel üzerinden gösterilmesi ve para transferinin banka üzerinden yapılması ile sağlanabilir. Böylece borçlunun da alacaklılarına zarar verme kastında olmadığı da ispatlanabilme şansına sahip olacaktır. Bu durumda üçüncü kişi tasarrufunu, kendisine karşı açılabilecek tasarrufun iptali davasından da koruyabilecektir.

Av. Eren Evren                                                                                                                              Stj. Av. Asena Ballı