Hukuk Muhakemeleri Kanununda Yargılamayı Hızlandırmak Amacı İle Yapılan Düzenlemeler Adil Yargılanma Hakkına Zarar Veriyor

Ağustos 7, 2020

20.03.2020 tarihinde Hukuk Muhakemeleri Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına dair TBMM’ye sunulan kanun teklifi 22.07.2020 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaşmış ve 28.07.2020 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.Bu yasanın yargılamayı hızlandırmak için getirilen hükümleri adeta bir tepki mahiyetindedir. Uygulamada mevcut kanunun hükümlerini uygulamayan veya uygulamak istemeyen hakimlerin ellerini kollarını bağlamak ve uygulamacıları yasaya uymalarını sağlamaya zorlamak adına bu denli sert hükümlerin getirildiğini düşünüyoruz.

Ancak tepki yasalarının doğal sonucu olarak getirilen bu sert usuli düzenlemeler nedeni ile adaletten tecelli etmesinden de vazgeçildiğini üzülerek görüyoruz.

Bu çalışmamızda yürürlüğe giren yasanın yargılamayı hızlandırmak adına  getirdiği değişikliklerin uygulamaya olası etkileri hakkında inceleme ve değerlendirmelerde bulunulacaktır.

  • Davalı Cevap Dilekçesine Eklemediği veya Nereden Getirileceğini Göstermediği Delilleri Artık O Yargılamada Bir Daha Sunamayacaktır.

6100 sayılı HMK’nın 139., 140. Ve 141. maddelerinde yapılan değişikler ile tarafların dilekçelerinde belirttikleri ancak Mahkemeye sunmadıkları delilleri ön inceleme duruşmasından sonraki 2 hafta içerisinde sunma imkanları ortadan kaldırılmıştır.

Buna göre taraflar dilekçeleri ile birlikte dayandıkları tüm delilleri sunmak veyahut gerekli yerlerden istenmesine ilişkin taleplerini dilekçelerinde belirtmek durumundadır. Buradaki değişikliğin amacı yargılama sürecinin hızlandırılması olarak belirtilmiş ise de bu durumun uygulamada önceki kanun hükmünden ayrı olarak yargılamaya nasıl bir hız kazandıracağı anlaşılabilir değildir.

Örnek verilecek olursa Mahkemeler şu anki uygulamada dava ve cevap dilekçelerinde tanıklar bildirilmiş olsa ve ön inceleme duruşmasının yapıldığı tarihte tanıklar duruşma salonunda hazır edilmiş olsa bile ön incelemeyi bitirip tahkikat duruşmasına başlayarak hazır edilen tanıkları dinleme eğilimde değillerdir. Bunun sebebi olarak duruşma yoğunluğunu, o duruşmanın ön inceleme duruşması olarak işlenmesinden dolayı bir sonraki duruşmanın yakın bir tarihe verilmesi gibi sebepleri öne sürmektedirler.

Eğer değişiklik kapsamında dilekçelerde bildirilen tanıklara hemen tebligat çıkarılıp ön inceleme duruşmasının yapılmasının ardından hemen tahkikata geçilerek tanıkların dinlenmesi gibi bir yol izlenecekse bu düzenleme anlamlı olabilir.

Ancak Mahkemeler böyle bir yol izlemeksizin ön inceleme duruşmasından sonra tanıklara tebligat çıkaracak veyahut hazır olan tanıkları dinlemekten imtina edecek ise ön incelemeden sonra eksik delillerin sunulma hakkının ortadan kaldırılmasının yargılamanın hızlandırılmasına yönelik pratik bir faydası bulunmamaktadır.

Yine Mahkemeler dilekçeler ve delillerin sunulması ile ön inceleme duruşmasının yapılacağı zaman aralığında gerekli yerlerden istenmesi gereken delilleri istemez veyahut ön inceleme duruşmasına tarafların sunmuş olduğu tüm beyan, itiraz ve delilleri değerlendirerek çıkmaz ise bu durumda da ilgili hakkın kaldırılmasının taraflara hiçbir faydası olmayacaktır.

Diğer taraftan Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 281.maddesinde yapılan değişiklik ile bilirkişi raporuna itiraz için hakim takdiri ile iki hafta daha ek süre verilmiştir. Bir yandan yargılandırmayı hızlandırmak adına tarafların delil bildirme hakları ellerinden alınırken diğer taraftan otomatik bir şekilde uzatılacak olan bilirkişi raporuna itiraz süresi yargılamanın hızlandırılmasına engel olacaktır.

Sonuç olarak yapılan bu değişiklik ile usul kuralları oldukça katı hale getirilmiş ve bir sebeple elindeki delili cevap dilekçesi ile birlikte sunamayan tarafın haklı bile olsa davada aleyhe sonuçla ayrılmasına sebep olabilecek düzenlemeler yapılmıştır. Bir nevi esas, şekle mahkûm edilmiş ve sürat de adalete tercih edilmiştir.

  • Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 139-141. Maddelerinde Yapılan Değişikler İle Bir Tarafın Ön İncelemeye Katılmaması Durumunda Diğer Tarafın Muvafakat Gerekmeksizin İddia Ve Savunmasını Değiştirme Ve Genişletme Hakkı Ortadan Kaldırılmıştır.

İlgili maddelerde yapılan bir diğer değişiklik ile de ön inceleme duruşmaya gelmeyen taraf aleyhine diğer tarafın muvafakat gerekmeksizin iddia ve savunmasını değiştirme ve genişletme hakkı ortadan kaldırılmıştır. Yapılan bu değişiklik çok açık bir şekilde ön inceleme duruşmasının düzenleme amacına ve ruhuna aykırıdır.

Ön inceleme müessesi 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu  ile usul hukukumuza girmiş olup yargılamanın sağlıklı ilerleyebilmesi ve izlenecek yolun belirlenebilmesi için yargılamanın en başında gerekli tüm hazırlıkların yapılmasını ve atılması gereken adımların belli bir düzen ve sıra ile yerine getirilebilmesi için tarafların da bu sürece katkıda bulunmasını amaçlamıştır.

Bu amacın bir tezahürü olarak da önceki yasa ile ön inceleme duruşmasına katılım sağlayan -davasına sahip çıkan- tarafa katılmayan tarafın aleyhine iddia ve savunmalarını değiştirme ve genişletme hakkı verilmiştir. Bu hakkın ortadan kaldırılması çok açık bir şekilde ön inceleme müessesinin önemini ortadan kaldırmış ve ön inceleme duruşmasına katılım sağlanmasının bir anlamı kalmaması yönünde bir algının ortaya çıkması ihtimaline sebebiyet vermiştir.

Zaten dilekçesinde tüm iddia, beyan ve itirazlarını, bunlara ilişkin delillerini sunan ve duruşmaya katılmasa dahi aleyhine bir işlem yapılamayacak olan tarafın ön inceleme duruşmasına katılma motivasyonu kalmamıştır. Yapılan değişiklikler bu yönü ile de Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun amacına ve ruhuna zarar vermektedir.

  • Belirsiz Alacak Davası Olarak Açılan Davalarda Mahkeme Davacıya Tahkikat Sona Ermeden Talebini Belirlemesi İki Haftalık Kesin Süre Verecektir.

Belirsiz alacak davası olarak açılan davalarda Mahkemenin davacı tarafa talebini tam ve kesin olarak belirlemesi için 2 haftalık kesin süre verilmesine ilişkin düzenleme ihsas-ı rey yasağına aykırı ve kısmi davalarda işlenen usulle çelişen ve tarafların yargıya olan güvenini azaltıcı sonuçlar doğurabilecek nitelikte bir değişikliktir.

Davacı tarafa böyle bir sürenin verilmesi henüz tahkikat bitmeden hakimin davanın kabulüne ilişkin kanaatinin oluştuğu yönünde bir izlenim verebilecektir. Ayrıca medeni usul hukukunun en temel ilkelerinden biri olan taleple bağlılık ilkesi gereğince Mahkeme tarafların talebi ile bağlı olup talepten fazlasına hükmedemez.

Bu ilkenin bir yansıması olarak hakimin tarafın talep sonucu belirlemesi için süre vererek tarafı yönlendirmemesi gerekmektedir. Nitekim kısmi dava olarak açılan bir davada Mahkemenin tarafa talebini artırmasına yönelik bir hatırlatma yapması, ıslah için süre vermesi gibi bir kanuni düzenleme de bulunmamaktadır.

Uygulamada genellikle bilirkişi raporunda yapılan hesaplamalara göre davacı taraf talebini artırmaktadır. Yapılan değişiklik ile kısmi dava olarak açılan davalar ile belirsiz alacak davası olarak açılan davalar arasında böylesi bir çelişki oluşturulmasının hukuki bir dayanağı da bulunmaktadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki; Mahkemenin talebin belirlenmesine yönelik süre vermesinin ardından davacının Mahkemenin bu kararını davanın kabul edileceğine yönelik güvenle talebini artırmasının ardından davanın alınan ek rapor veyahut başkaca delillerin değerlendirilmesi ile reddedilme ihtimali de bulunmaktadır. Bu durumda Mahkemenin kararına güvenle talebini artıran ancak davası reddedilen davacı önceki durumdan daha fazla yargılama giderine katlanmak durumda kalabilecektir. Bu durum zaten yargılamaya azalan güvenin daha fazla zedelenmesine sebebiyet verebilecektir. Her iki halde de Mahkemenin böyle bir süre vermesi usul hukukunun temel ilkeleri ile bağdaşmamakta olup ilgili değişikliğin ilerleyen dönemde çok fazla tartışmaya yol açacağı aşikardır.

İlgili düzenleme ile 3. fıkrada yer alan ve kısmi eda davasının açılabildiği hallerde tespit davasının da açılabileceği burada hukuki yararın varlığının kabul edileceğine ilişkin hüküm yürürlükten kaldırılmıştır. Tersten okunacak olursa yapılan değişiklik ile  kısmi eda davasının açılabileceği bir durumda tespit davası açılmasında hukuki bir yararın olmayacağı ve açılan tespit davasının hukuki yarar yokluğu nedeni ile reddedileceği anlaşılmaktadır. Yapılan değişiklik usul ekonomisi açısından ileriye götüren bir düzenlemedir.

Sonuç olarak Hukuk Muhakemeleri Kanunu zamanın gerekliliklerine uygun yapılmış iyi bir yasa olsa da, uygulamacılar yasanın kendilerine verdiği imkanları kullanmamış (örneğin ön inceleme duruşmasının tek duruşma şeklinde yapılması, bu duruşmaya kadar tüm delillerin toplanması vs) önceki kanun dönemindeki alışkanlıklar devam ettirilmiştir. Uygulamacıların bu direncini kırabilmek adına tepki olarak çıkan bu yasada getirilen sert şekil kuralları ise adaletin özüne zarar verecek düzeyde tutulmuş ve kanaatimizce yasa yapıcı tarafından kantarın topuzu kaçırılmıştır.

Av. Eren Evren                                                                                                                             Av. Burçak Kandemir